1 Kasım 2009 Pazar

Risale dedikleri!

1) SAİD NURSİ 3 AYDA ALIM OLUYOR! (duyda inanma)

Şualar, 15. Şua;
“Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır. ”

(Çocukken 3 aylık kısa bir ilimden sonra başka hiçbir tahsil yapmadan, şimdiye kadar hiçbir kimsenin ulaşamadığı yüce bir seviyeye ulaşmış yani ilimlerin öncesi ve sonrasına, manevi ilimlere; eşyanın hakikatine, kâinatın sırrına ve ilahi bilgilere varis kılınmıştır.)

Şimdiye kadar hiç bir peygamberin yapamadığını Said Nursi yapmış!
Yine hiç bir evliya, yahut veliyullah dediğimiz kişiler bunu yapamamıştır ama Said Nursi yapmış!
Bazıları diyecek ki ‘ efendim ALLAHIN kerameti idi’! Başka da çareleri yoktur zaten, tabi ki keramet diyecek, yoksa hangi akıl kabul eder üç ay içinde birinin alim olmasını! Dikkat bu arada kimsenin bu mevkiye eremediğini ben değil kendi diyor,bakın şuraya ‘şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır.’
Said Nursi üç ay içinde Peygamberlerin dahi erişemediği bir makama erişmişmiş!
Duyda inanma!

Üç ay içinde arapçaya tam hakimiyle acaba nasıl layık olmuş? Kuranın tefsirini üç ay içinde nasıl öğrenmiş? Hadis ilmi, fıkıh, tefsir, mana, tasavvuf vs vs vs vs, nasıl öğrenmiş üç ay içinde bunları?

Osmanlı Şeyhulislamlardan Mustafa Sabri’nin “Kürd Said’in Mezhebi Hakkında Reddiye Armağanı” adlı kitabında, çağdaşı ve bir süre birlikte çalıştığı Said-i Nursi hakkında pek çok şeyler söyler. Bu kitapta geçen bazı ilginç bölümlerini hiçbir yoruma tabi tutmadan aynen aktarıyoruz.

“Bismillah, Hamdele, Salvele.. Saidi Kürdi meselesini tetkik ederken başlıca iki nokta üzerinde durmak icabeder. Birincisi; Müridlerinin SAİDİ i’zam edeceğiz diye küfre kadar varan sözleridir. İkincisi ise; SAİD’in izharı keramet etmesi ve sureyi Nurun asıl muhatabının kendisi olduğu hakkındaki zu’mu batılı.. Belki de bu sözleri iğfalatı şeytaniyeyi, ilhamatı hakikiye zannedecek kadar ihtiyar ve mağşuş olmasındandır.
Müritlerinin sözleri mücmelen şunlardır: Sait layuhitidir, hatasızdır, yanılmaz ve günah işlemez. Resulü Ekremden sonra Alemi İslamda böyle büyük bir adam gelmemiştir.. Sözleri aynen Kur’andır.. Beşeriyeti, Risaleyi Nur ve Sait kurtaracaktır.. Dünyada iki milyon kadar nurcu vardır. Bu insanlar dünyanın hakiki
Müslümanları ve Müslümanlığı yegane anlayan insanlardır.. Bu zata dil uzatanlar kafirler ve masonlardır. Sait’in kitabını bir dinsiz okusa itiraz edemez.. vesaire.. Sait ise müritlerinin hilafına kendisi için iki şahsiyet tanır.
Birincisi: Eski Sait’tir. Kürtçülük meselesiyle uğraşmış ve siyasete dalmış Saiti
Muhti’dir. (Yani günahkar Sait’tir.) Diğeri de Lahuyti, (günahsız) , ikinci veya yeni Sait’tir. Kendisine göre sureyi Nurdaki manalar bu asra göre ve kendisi için nazil olmuştur. Keramet ehli, siyasetle meşgul olmıyan ve bu Asra zamanın kutbu olarak bakan bir insandır. Sureyi Nur’daki bu meseleyi ebced hesabı ile Mısır (?) uleması bulup Said’e haber vermişler.. Yani Said’in Cebraili ebcedci alimler oluyor. (Asayı Musa ve Zülfikar adlı kitaplara bakılsın..) Şu iki kısaltmada görüldüğü gibi Saidi kürdi, Müritlerinden daha
insaflıdır. Hiç değilse yaşadığı ömrün bir kısmı için hata kabul ediyor.. Müritleri ise onun tırnaklarını ve saçını saklayarak her şeyine bir kudsiyet izafe ediyorlar. Malumatı diniyyeye, esasatı şeriyyeye vakıf olmayan bu insanlar çok büyük hatalara düşüyorlar. Biz hem onları, hem de sair Müslümanları fıkhı müdevven haricinde (dinin belirli hükümleri dışında) teşekkül etmiş veya etmek istidadında bulunan bilumum nevpeyde (yeni çıkan) mezhep ve cereyanlara karşı müteyakkız (uyanık) bulunmaları için bu satırları yazdık. Bu kadar büyütülen Saidi Kürdi kimdir: Sait, kürt cemaatından, şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur fakat yazmaz, imla bilmez, seksen sene içinde yaşadığı millet olan Türk’ün lisanına hakkıyla vakıf olamamış, felaketten felakete sürüklenmiş, bir hapishaneden diğerine sürülmüş ve bugün seksen yaşını geçmiş ihtiyar bir adamdır.
Devletin büyük makamlarını uzun bir zaman ellerinde tutan bir zümre, bu adamcağızı lüzumsuz yere mahkemeden mahkemeye ve hapisten hapise sürükleyerek kahramanlaştırdılar ve zamanın müçtehidi mübeşşiri haline getirdiler. Halbuki Deli Said’in ilim ve diyanetle ne alakası var? Halk, üzerinde bu kadar ısrarla durulan bu şahısta bir şeyler var zannile büyüttükçe büyütmüş ve bu güne kadar gelmiştir. İşte bu idare zümresinin milletin başına sardığı belalardan birisi de budur. İ’zam etmeyi bu gençlik
onlardan öğrendi. Bu da antitez olarak böylece doğdu. Hayatı ömrünün üçte birini hapishanelerde, polis ve jandarma nezaretinde
geçiren bu şahsın akibetini, Sultan Abdulhamit Han’a dil uzatan insanların çektiği ve düçar olduğu azap ve felaket muvacehesinde görüyoruz. Elmalılı Hamdi ve benzerleri gibi selahiyetli din adamlarının nedametleri Mason Cemiyetinin reisi olan Rıza Tevfik’i bile intibaha getirmiş ve nedametini izhar etmiştir. Sait’te buna ait bir satır yazıya rastlamak hala mümkün olamamıştır. Hatta, baştan başa Sultan Abdulhamit Han’a hücum eden “İki mektebi musibetin Şehadetnamesi” isimli kitabı yeniden basılmış ve
mahkemede hürriyet aşıkı ve kahramanı olduğuna delil gösterilmek istenilmiştir. Sait, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul’a gelmiş ve büyük bir cüretle Cuma selamlığında Padişaha cemiyetin “Sait” imzası altında yazdığı ve esası kürtçe tedrisat yapacak mektepler açmaya dayanan arizayı takdim etti. Memleketin ve milleti islamiyenin ittihadını bozmak gayesine matuf olan bu hareketi canianesinden dolayı haklı olarak tımarhaneyi boyladı. Sonra affolup memleketine yollandı.

Kürtçülük uğrunda kendi padişahına sövecek kadar akıl ve iymandan bi behre (nasipsiz) Sait, bugün sahneye müçtehidi mübeşşir veya kutbu azam olarak çıkmış görünüyor ve cehelei nas da bu delinin etrafında haleleniyor. Kendini Kuranı aziymmüşşanın müdafii gibi gösteren Sait bizzat kendisi Kuranı
aziymüşşana muhalefet etmektedir. Gaybı yalnız Allah’ın bileceğini, Kuranı Keriymin kaç kere tekrar etmiş olmasına rağmen Sait, Hazreti Ali’nin
Celcelutiyye kasidesinde risalei Nur ve Siracünnur’un geçtiğini, bunu keşfettiğine bizi inandırmak ister (İkinci Şua, Sahife 53) .
İnsanın aklına öyle geliyor ki; “Acaba ben de Risalei Nur adlı bir kitap yazsam o zaman kasidedeki siracünnur kastı acaba hangimizin kitabı olur? ” diyorum.Risalelerin yazılışı da pek acayiptir. Bilmem kaçıncı Lem’anın kaçıncı şuasının şu meyvesi zühre yıldızından gelmiş beşinci noktası olarak yazılıyor. Sonra bunlar birleşerek Kuran cüzlerine imtisal derecesine, Lemaat, Şuaat, Mektubat vs. Olacakmış.. Sözleri de “Sözcat” olmasa bari. İşbu reddiyeyi, hasreti ile yandığım vatanıma ve uğrunda bir ömür çürüttüğüm dinime ihaneti düşünen gerillacı asi Said’e son ihtar olarak yazdım.
Damarında bir damla Türk kanı olan her Müslümana, bu adamın Mason ve Komünist kadar tehlikeli olduğunu ehemmiyetle hatırlatırım.
Ve selamü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.
Mustafa Sabri


(Tuhfetür Reddiye Ala Mezhebi Saiydil Kürdiyye, Mustafa Sabri, s. 3-14.)

Şimdi nurcular kalkmış diyor ki’ Efendim bu kitap düzmecedir’. Tabi öyle diyecekler, hiç kabul ederlermi. Fethullah Gülen, kendi Websitesine yazmış ki’ Bunu o yazmamıştır’.
Demesine dersinizde, lakin ispat edemezsiniz, ispatınız nerde? Yok.
O yazmadı ise kim yazdı bu kitabi? Bize göre Mustafa Sabri kendi, Nurculara göre bilinmiyor kimin yazdığı.

2) MÜSLÜMAN ISEVILER NEDIR ACEP?

Yirmi Dokuzuncu Mektup – s.558
Hazret-i Mehdînin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mucizekâr mânevî kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve ‘Müslüman İsevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.
Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden, burada bu kısa işaretle iktifâ ediyoruz.

Biz kuranı kerimde böyle birşeye rastlamadık! Nedir bu Müslüman Iseviler?
Daha iyi anlamanIz için açıktan söyleyelim ‘ Müslüman Hiristiyanlar! ‘ diyor Said Nursi! Kuran ne diyor peki?

Maide Suresi 51
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.

Tevbe Suresi 30
Yahudiler: ‘Uzeyr, Allah’ın oğludur.’ dediler; hıristiyanlar da: ‘Mesih, Allah’ın oğludur.’ dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerine sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!

Yukarıda ki söz ile bu ayetleri nasıl birleştireceksiniz şaşıyorum doğrusu? !

3) SAİD NURSİ’NİN BİLGİ KAYNAKLARI!

Emirdağ Lahikası,
“Yeni Said’in hususî üstadı olan İmamı Rabbanî, Gavsı Azam ve İmamı Gazalî, Zeynelâbidîn (R.A.) hususan Cevşenül Kebir münacatını bu iki imamdan ders almışım ve Hazreti Hüseyin ve İmamı Ali’den (Kerremallahü Vechehu) aldığım ders, otuz seneden beri, hususan Cevşenül Kebir’le daima onlarla manevî irtibatımda, geçmiş hakikatı ve şimdiki Risale-i Nur’dan bize gelen meşrebi almışım.”

Kimlerden ders almış? Ben galiba anlamada kıt bir akıla sahibim! Imami Rabbani, Gavsı Azam, Imami Gazali, Zeynelabidin, Hazreti Hüseyin, Imamı Ali!
Peki nerden almış? Onlarla görüşmüşmü? Kitaplarınımı okumuş? Rüyadamı görmüş? Lütfen bunu nurcu arkadaşlar bize bir açıklayı versin!
Biz cahil insanlarız, okuduğumuzu yorumlamak bize zor geliyor, yorumlayınca zaten onlarda kabul etmiyor. En iyisimi siz yorumlayın biz okuyalım bu sözleri!
Birebir görüştü deseniz bu zaten mümkün değil, deseniz ki kitaplarını okumuş o zaman Risaleyi Nur çalıntı olmuş olur çünkü Said Nursiye göre’ Hiç bir kitaptan derlenmedi, öğrenilmedi, alıntı yapılmadı’. Deseniz ki rüyada görüştü, rüya ispat olmaz, rüya delil sayılmaz!
Peki o zaman, bu adam nerde görüştü ders aldı bunlardan? Kitaplarını okumak ders almak ise (ki büyük ihtimal öyle diyeceksiniz)
O zaman soruyorum Hz Hüseyinin kitabı nerdedir? Bende okumak isterim! Biz öyle bir kitabın varlığından duymadık, yahut Zeynelabidinin kitabı nerdedir?
Çevşene gelince Ehli Şianin değilmidir o..Tarihi araştıranlar bunu pek iyi bilir, Çevşen sonradan çıkmış bir bidat olduğunu!
Ama anlaşılan o ki Said Nursi bunuda bilmiyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan Nurculuk Hakkında adlı eserde Said-i Nursi’nin şu ifadelerle tenkit edilmiştir:

“ Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammül edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye çalışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı ”

“ Kur’an-ı Kerim’in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risalei nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği (2)

Biz söyleyince hemen bize ‘ Sen dahamı iyi bileceksin, diyanet var’ diyenler acaba Diyanetin bu sözlerini görmezlermi? Anlaşılan o ki diyanet dahi Risaleyi anlamamış olacak ki, onlar bile tenkit ediyorlar.
Hz Ali´nin çok güzel bir sözü vardır o geldi aklıma ‘ Ilim bir nokta idi, cahiller onu çoğaltı verdi! ‘.
Bizde diyoruz ki, kuran var iken başka kitapları kutsal saymak apaçık ‘ŞIRKTIR’!

Ali İmran Suresi 78
Onlardan bir zümre vardır, aslında kitap’tan olmayan birşeyi siz kitap’tan sanasınız diye, dillerini kitap’la eğip bükerler.O, Allah katından olmadığı halde “Bu, Allah katındandır.” derler.Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.

4) KUR’ANI’IN İSTİSMARI VE RİSALELERİN KUR’ANLAŞTIRILMASI!

Şualar, 1. Şua;
“Resailin Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’an’ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”

Zülfikar Mecmuası;
“EY RİSALE-İ NUR! (…) Sen, Ben, Rabbânî ve Kur’anîyim. Öyle kuru kavak değilim. Şevkli ve şa’şaalı ve nûrâniyim. Bir Hayy-ı Lâyemût’un eserinden fışkıran, lâyemût sanatlı ve kerâmetli bir nurum. Cansızlara can ve canlılara taze can üflüyorum. Bin, dertlere derman ve âlemlere rahmet-i Rahmânım. İnat ve ısrarı bırak. Beni oku ve beni dinle. Karanlığa ve hiçe giden, hesapsız ve hedefsiz yolundan seni kurtarıp, koskocaman bir saadet ve sermediyet âlemi kazandırayım.’ diye nida ediyorsun”.

Sikke-i Tasdik-ı Gaybî, 1. Şua;
“Risale-i Nur müminlere şifa ve rahmettir.”
(Yunus 57.ayete göre bu özellikler Kur’an’a aittir.)

(a.g.e.):
“o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı Resâil-in-Nur’dur.”

(Nisa 174. ayete göre bu özellikler Kur’an’a aittir.)

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu cevaplandırın! Risaleyi nur Kutsalmıdır?
Kutsal derseniz ‘ ALLAHTAN ‘ geldiğini kabul etmiş olursunuz ki bu ŞIRKTIR!
Kutsal değil diyorsaniz, o zaman yukarıda ki söz batıldır, nitekim Said Kürdi, onun hakktan geldiğini iddia etmekte! !

5) NE DOĞMUS ANLAMADIM?

Zülfikar Mecmuası;
“İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden, bahusus bu son asırda, hem Türk elinde ve hem de Türk dilinde doğması, acaba kimin hatır ve hayalinden geçerdi? Bu ne büyük bir nimet bizlere ve bu asır halkı için ne bahtiyarlık Yâ rabbi! Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır.”

Ben anlamadım bunu, ne doğmus diyor? Yeni bir din? Kitap? Benim hatırladığım kadarı ile Kuranı kerim son kitap ve ondan sonra daha başka kitap gelmeyecek, peki burda doğan ne? Aslında okuyunca neyin doğduğunu anlıyoruz nitekim su sözü çok dikkat çekici değilmidir:
‘İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden….doğması’

Açıklayın desem şimdi kimse yanaşmayacak buna, biz açıklamasını getirince de ‘ Sen anlamazsın,Sen Islami bozansın, Sen Zındıksın’ diye itham edileceğiz.
Bende açıklamayacağım, bırakalımda bu edepsizliği bu kitaba inananlar temizlesin.

Hud Suresi 51
‘Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? ‘

Nahl Suresi 82
Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.

Ahzab Suresi 39
Onlar ki Allah’ın mesajlarını tebliğ edip O’ndan korkarlar, Allah’tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.

Âsâ-yı Mûsa;
“Buna rağmen bizzat Kur’an-ı Kerim, Risaletu’n-Nur’un çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir ‘Hablullah’ olduğunu ‘Ona (Nur Risaleleri’ne) elini atıp yapışanın necat bulacağını’ mana-yı remziyle haber verir.”

(Bakara 256 ve Ali İmrân 103’te bu özellikler Kur’an’a aittir.)

Şuâlar, 534-535, Birinci Şua:
…benim gibi yarım ümmi ve kimsesiz bir adam, Risale-i Nur’a sahip değildir; ve o eser, onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’an-ı Hakîmin bu zamanda bir nevi mu’cize-i mâneviyyesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur’aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi, ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur’da öyle parçalar var ki; bazısı altı saatte, bazı iki saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yemin ile te’min ediyorum ki: Eski Said’in (R.A.) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyle, o on dakika işi, on saatte fikrim ile yapamıyorum; o bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum, ve o bir günde altı saatlik risale olan ‘Otuzuncu Söz’ü ne ben ve ne de en müdakkik, dindar feylesoflar, altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkezâ…

Ne dediğini iyi okuyun, risalenin kendi eseri olmadığını, ALLAHTAN ilham yoluyla geldiğini yani tabiri caizse VAHY aldığını iddia ediyor. Şimdi bazı kişiler kalkıp bitabi bunu ‘ Efendim herkes ilham alır ‘diye hafifletmeye kalkışacaktır. Evet doüru herkes ilham alir, bizde öiir yazarken yahut biröeyler yazarken ilham aldığımızdan yazıyoruz velakin aklı başında hiç bir insan kalkıpta ‘ Bu yazdıklarım ALLAHTANDIR’ demez! Derse Kafir olur!
Kuranı kerim biriciktir, başka kitaplara kutsiyet tanımak, şirk olur!

Nisa Suresi 48
Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah’a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

En’am Suresi 148
şirke batanlar şöyle diyecekler: ‘Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık.’ Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: ‘Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz.’

5.1) Şualar, 1. Şua;
“Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor! ! Tenzil’ül-Kitab cümlesinin sarih bir manası asrısaadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn’in nüzulü olduğu gibi, manayı işarîsiyle de, her asırda o Kitabı Mübin’in mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i maneviyesinden feyz ve ilham tarîkıyla onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor…”

5.2) Kastamonu Lâhikası;
“Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur’aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan imanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.”

5.3) Şualar, 1. Şua;
“Resailin Nur denilen otuz üç aded Söz ve otuz üç aded Mektub ve otuz bir aded Lem’alar, bu zamanda, Kitabı Mübin’deki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikının alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o ayetlerdeki hakaiki imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir”.

Bu sözler Kur’an-ı Kerim’e iftiradır. Zira dinin, imanın, ayet ve hadislerin müşkülü olabilir, ama bunlar gizli, sırlı değildir. Dinimiz, kitabımız apaçıktır. Allah Tealâ, onu insanlar için anlaşılır biçimde indirmiştir. (Ali İmran 138) Uydurmalardan arınmış Resulün Sünneti de ayaktadır. O hâlde, dinimiz esrar perdesiyle örtülü değildir. Esrarengiz bir dinle Allah’a nasıl kulluk edilebilir ki?
Nur Risaleleri dinin, imanın, ayet ve hadislerin hangi müşkülünü çözmüş? Hangi muammayı keşfedip halletmiş? Said Nursî, birçok ayet ve hadisi ebcet ve Cifr hesaplarına tâbi tutarak daha da anlaşılmaz yapmış, kendisi ve risalelerine çeşitli paylar çıkarmıştır.
Bu iddialara göre, Kur’an sırlarla dolu ve Said Nursi’ye kadar açıklanmamış gizli bir kitap, Hz. Muhammed Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bile bunları ümmetten saklamış bir peygamber olur ki böyle bir iddianın altından kalkılamaz.(3)

6) BU NE KITAPMIŞ YAHU!

Emirdağ Lahikası;
“Risale-i Nur’un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr-ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlmi Kelâm, hem bir kitab-ı İlmi İlahiyat, hem bir kitabı teşviki san’at, hem bir kitabı belâgat, hem bir kitabı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır”.

Şuâlar;
“Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. ‘Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbanî ve Kur’ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nur’um.’

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî;
“(…) Hem mütedeyyin bir kadın, yine hâdiseden sonra görüyor ki: Semâvattan mübarek kâğıtlar yağıyor. Soruyorlar: ‘Bu nedir? ‘ Rüyada demişler: ‘Risale-i Nur’un sahifeleridir.’ Yâni, tâbirce Risale-i Nur, Kur’anın tefsiri olduğu cihetle, vahyi semavî olan Kur’anın semavî ve İlhamî bir tefsiridir.”

Bu sözler kuranın şu ayetleri ile apaçık çelişmekte:

16/102 De ki: ‘İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.

17/9, Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.

21/106, Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.

36/2,Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a ki,

38/1, Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur’an’a yemin olsun ki,

43/44. Gerçek şu: Bu Kur’an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.

‘Kur’an-ı Kerim’in düşmanları yıllardır Müslümanların elinden Kur’an-ı Kerim’in alınması için değişik oyunlar oynamaktadırlar. Son yüzyılda Said Nursi’nin çıkıp böyle şeyler söylemesi ve şakirtlerinde bu sözleri kutsallaştırıp Müslümanlara sunmaları, Kur’an-ı Kerim’in önüne ciltler dolusu, anlaşılmayan Risaleleri koymaları – bilinçli veya bilinçsiz- bu oyunun bir parçası haline geldiklerini gösteriyor.
Said Nursî, Risaleleri’nin Kur’an altında sineceğinin farkında olduğundan risalelerini, müstakil bir ‘Kitap’ olarak takdim edememiştir. Nebilerden bazılarına, resulün kitabına tâbi ’suhuf’ indirildiği gibi, Said Nursî de kendisine, Kur’an’a bağlı Nur Risalelerinin indirildiğine inanmaktadır. Risalelerde, Kur’an-ı Mecid’in hemen her özelliğine bir ‘nazire’ yapılmış ve bu özellikleri Risale-i Nur’un da taşıdığı ima edilmiştir. Bu nazirelerin istisnası sayılıdır. İşte bu istisnaların belki de en önemlisi, Kur’an’ın içinde tutarsızlığın bulunmamasıdır. Nur Risaleleri’nin Allah katından ve onun ilhamı olmadığının, bilakis bu iddiaların Allah’a iftira ve mariz bir aklın ürünü olduğunun delillerinden biri de, Nur Risaleleri’ndeki çelişki yığınıdır. ‘ (4)

Devamı Gelecek

Kaynak:

1) Manaz, Abdullah. Dünyada ve Türkiye'de Siyasal İslamcılık.

2) Nurculuk Hakkında. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı.Milli Kütüphane 1965 AD 95 yer numarasıyla kayıtlı

3) Hilmi Polat, Nurun Nuruyla

4) Hilmi Polat, Nurun Nuruyla

Mustafa Çelebi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder