Bir kahvenin tadını, kahveyi içen bilir. Kahveyi içmemiş birine:
- Kahve nasıl birşeydir?
diye sormak pek akıl karı bir cevap getirmez. Kahveyi tatmamış bir kişi, kahvenin muhabbetinden ne anlar ki. Insan yaşadığı ile değer kazanır, yaşanmamış bir hayatın değeride olmaz. Bir insan yaşadığı cefa ile sefayı tanımlar. Tadılmamış bir acı, onun karşılığı olan mutluluğu da tanımlayamaz. Ağlamadıkça gülmenin kıymeti olmaz. Bunun içindir ki her can ağlayarak cihana kadem basar. Ağla ki, gülmeyi hak edesin.
Şairin dediği gibi:
’Muhabbet bir bela şeydir, giriftar olmayan bilmez
Cefayı çekmeyen aşık sefanın kadrini bilmez! ’
Aşkın kıymetini bilmek için, öncelikle cefayı çekmeye hazır olmak gerek. Öyle ya, aşk yakar, kül eyler insanı. Öyle roman kitapların da ki gibi süslü püslü geçmez. Yiğitlik ve mertlik ister aşk! Mert olmayanlara yanaşmaz, mert olmayanlara aşk yakışmaz. Maşuk olmayana aşık niye gelsin. Evvela bahar gelmesi gerekir ki, güller gülistan bağında açabilsin. Aşkı tatmak isteyen mecnunluk hırkasını giymeye hazır olması gerek. ’ Yok ben giymem’ diye korkuyorsa, ona leyla yanaşmaz!
Gel gör ki şu meydan koca bir pazara benziyor, aşıklar pazarı desek yeridir. Bir pazar da çürük eşyada olur, temiz eşyada. Kimisinin malı çok değerlidir, kimisinin malı çok mundardır. Sarraf olmayan ne bilsin malın iyisini yahut kötüsünü. Bu pazar öyle bir pazardır ki, ne edep bırakır insanda ne şeref. Aşk pazarında öncelikle gururunu satın alırlar, satın alan kişi gururunu alır, turap diye ayaklarının altında bir güzel ezer. Can pazarı gibidir bu meydan. Can alıp, can satarlar. Canını vermeyene bu pazarda hiç birşey vermezler. Bu meydanda paranın hükmü geçmez, tek bir değer vardır orda ’ Damarında akan kanın! ’. Bu pazarda birşeyler almak için, damarında ki kanını vermeye razı olacaksın.
Bu pazarın kapısından girmek isteyene ’ Nefsini kapıda bırakta gir’ derler. Nefs ile bu pazara girmeye çalışanı kapıda bırakırlar. O uzaklardan seyirci kalır aşk pazarına.
Dedik ya, önce razı olacaksın aşkın cefasına. Her gördüğün suya aldanıp içeyim dersen, hasta olursun. Nice kuyular vardır ki zehirdir, insanı ölüme götürür. Seçimini iyi yapacaksın! Yaptıktan sonra ahdına sadık kalacaksın. Düşün hele biri seninle evlenmek istediği halde, senden kaçıyor seni öyle yüzüstü bırakıyor. Şimdi böyle birine bir daha aşkı emanet verirlermi? Niye versinler ki? Aşk birkez gelir, geldiğin de herşeyini alıp seni çırılçıplak bırakır. Tüm şartlanmalarını, tüm bildiklerini alır yanında götürür. Ya kendi rızan ile verirsin, yada zorla senden herşeyini alır aşk. Hani derler ya ’ Gönül ferman dinlemez’ işte bu tam işin özüdür. Nice padişahlar aşkın karşısın da kölesinden daha aciz duruma düşmüştür. Bu iş para ile, mal mülk ilede çözülecek değildir.
Aşk şarap gibidir. Içtikçe ’ Daha yokmu..’ diye bağırırsın. Içtikçe içesin gelir, içersin amma o şarap seni sarhoş eder. Sarhoşluğundan dolayı bayılır düşersin. Görenler seninle ’ ayyaş’ diye dalga geçerler. Alay konusu olmaya razı olacaksın aşkı istiyorsan. Gururum, şerefim diye yola çıkarsan deveni kaybetmiş divaneye benzersin.
Biri uzak diyarlar da devesini kaybetmiş. Devenin nereye gidebilmiş olacağını, kendi kendine hesaplar kurarak, düşünmüş. Nihayet sonunda karar vermiş, Mekkeye yol almış. Mekkeye vardığın da, Mekkelilere sormuş ’ Benim devem kayboldu, üç günlük yoldan geliyorum. Acep benim devemi gören oldumu? ! ’. Tabi ki bu sözü duyanlar gülmüş. Alay etmişler adamla. Nihayet içlerinden biri acıyarak demiş ki’ a şaşkın, senin deveni burda kimse görmüş olamaz. Senin deven senin şehrindedir. Sen orda ara deveni! ’.
Bazıları sanıyor ki, aşk başka insanların gönül evlerin de aranması gerek. Hayır, sen kendi gönül evine bakacaksın, kendi vücut şehrin de arayacaksın. Başkasın da aramaya kalkışırsan devesini kaybetmiş olan adama benzersin. Sana ne başkasının aşkından, sen kendi güzelliklerini kendin de keşif ederek yaşamaya bak aşkı.
Mecnun hikayesini okuyarak leylaya aşık olanı hiç duydunmu? Ben duymadım.
Hakiki Mecnun olmak için, hakiki Leyla olmak gerek,
Hakiki Leyla olmak için, hakiki mecnun bulmak gerek!
Aşk ile...
Mustafa Çelebi
29 Ekim 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder